Ayurveda Nedir?
Dünyanın bilinen en eski şifa yöntemi olan Ayurveda yüzyıllardır hayatımızda olmasına karşın batı medeniyetlerinde popüler haline gelmesi oldukça zaman aldı. Sağlıklı yaşama olan ilginin artması, kimyasallara karşı aromaterapinin popüler hale gelmesi ile Ayurveda; son dönemin en merak edilen konuları arasında girdi. Bugün Ayurveda’nın tarihi, öğretisi ve felsefesine dair merak edilenler üzerine konuşacağız. Bu Ayurveda serimizin ilk yazısı olacak. İleride Ayurvedik Beden Tipleri ve Ayurvedik Beslenme ile ilgili detaylı araştırmaları paylaşmaya devam edeceğiz.
Ayurveda Tarihi ve Öğretisi
Kesin bir tarihle sınırlandırmadan Ayurveda’nın yaklaşık 5000 yıldır hayatımızda olduğunu söyleyebiliriz. Ayurveda, vücudun denge ve uyum içerisinde olarak hastalıklardan korunacağına inanılan bir şifa yöntemidir. Temel öğeleri her zaman geçerlidir ve değişmez. Teknolojiyi içerisinde dahil etmeden tamamen doğadan aldığı bilgi ve tecrübe ile ilerleyen bir şifa yöntemidir. Bunu yaparken insan vücudunu on farklı metabolik tipe ayırır.
Bitkiler ve uçucu yağlar ayurvedik tedavinin çok önemli parçalarını oluştururlar. Ayurveda Hinli din adamları tarafından keşfedilmiş ve öğreti haline gelmiştir. Fakat etkisi Hindistan ile sınırlı kalmayıp Mısır, Çin, Tibet, Roma, İran, Endonezya ve Yunan hekimlik alanlarına ilham olmuş ve gelişimlerine yardımcı olmuştur. Hatta Hipokrat’ın Ayurvedik tedavi biçimlerini tedavi süreçlerine dahil ettiğinden bahsedilmektedir.
Tıp ve canlılar dünyası, zaman çizelgesinde beraber ilerlemektedir. Tıp, yaşamla birlikte ortaya çıkmıştır çünkü yaşam ile birlikte gelen hastalık ve ona aranan çözüm arayışı har zaman vardı. Bunu sadece insanlık tarihi ile sınırlandırmak doğru olmaz. Bazı hayvanlar bitkiler çeşitli otlar ve yiyeceklerle hastalıklarına çare bulmaya çalışır.
Ayurveda’nın ilk referansını Atharvaveda üzerinden verebiliriz. Atharveda, Hinduzimin kutsal metinlerinden olan Veda isimli kutsal kitapların sonuncusudur ve bir bölümünde çeşitli rahatsızlıkların tedavisinden bahsedilir. Fakat Ayurveda’nın Hint Tanrılarından biri olan Brahma tarafından gönderildiğine inanlar da oldukça fazladır.
Batı’nın imkanlarına sahip olmayan halklar tarafından yüzyıllardır kullanılan Ayurveda, yoksul toplulukların başlıca şifa yöntemi olmuştur. Örneğin; Hindistan’da haklın büyük bir kısmı tedavi için Ayurveada’nın öğretilerini kullanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, az gelişmiş ve yoksul toplumlar için Ayurveda’nın oldukça önemli olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca kimyasal ürünlere duyulan ihtiyacın azalması ve bilinçli tüketim fikrinin yaygınlaşması ile Ayurveda’nın önümüzdeki yıllarda başlıca tedavi ve korunma yolu olacağı düşünülmektedir.
İlginizi Çekebilir: Yoga Nedir? Palo Santo Nedir? Yoga ve Palo Santo İlişkisi
Avurveda’nın Amacı
Ayurveda’ya göre sağlığın sürekliliği için fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak kişinin kendi içindeki uyumu yakalaması gerekir. Buna yedikleriniz, bulunduğunuz ortam ve sosyal çevreniz de dahildir. Hayattan zevk alarak fiziksel rahatsızlıklar ve ruhsal sıkıntılardan uzaklaşmayı Ayurveda’nın amacı olarak tanımlayabiliriz fakat bu bilince göre her şeyin fazlası zarardır. Aynı şekilde zevkin sınırsız ve doyumsuz halde oluşu da kişiye zarar verecektir. Kendini sınırlandıramayan insan, bedenin verdiği ve adına hastalık dediğimiz uyarılar ile kendini sınırlamayı öğrenir. Bağımlılıklar artıkça hastalıklar da ona paralel olarak artmaktadır.
Ayurvedik felsefeye göre sağlığın birinci ve en önemli kuralı güçlü bir bağışıklığa sahip olunmasıdır. Bunun yanında ruh, zihin, fizik ve duyguların tamamen birbirine entegre olarak hareket etmesi gerekir.
Ayurveda’yı hayata entegre etmek için aşağıdaki temel ilkelere göre hareket etmek olmazsa olmazdır;
- Bedene, zihne, ruha sevgi/saygı/minnettarlık
- Tabiata sevgi/saygı/minnettarlık.
Ayurveda, başlıca ilkelerinin zamanla üzerine tartışılarak değişime uğramaması ve tedavi yöntemlerinde herhangi bir revizyona gidilmemesi gibi eleştirilere maruz kalmaktadır. Fakat Ayurvedik tedaviye inananlar tıp dünyasında sürekli değişen ve geçerliliğini yitiren bilgilere, sadece yeniliğe duyulan saygıya; sezginin ve zaman kavramının tanımlanamazlığı ile karşı çıkmaktadırlar.
Beş Element ve Ayurveda
Beş element kuramına göre insan, evrenin yansımasıdır. Ayurveda, evrendeki her şeyin bu elementlerden meydana geldiğini savunur. Bütün denge ve dengesizliklerin kaynağında bu elementleri kavramak yatar. Bu elementler; toprak, su, ateş, hava boşluktur.
Toprak
- Katıyı temsil eder.
- Kesinlik ve sertliği gösterir.
- Kemikler, hücreler ve dokular toprak elementinin vücudumuzdaki yansımasıdır.
Su
- Sürekli değişimi işaret eder.
- Katlığı olmayan öz olarak ifade edilir.
- Kan, su elementinin vücudumuzdaki yansımasıdır.
Ateş
- Maddelerin hallerini değiştirmeyi ya da eski haline döndürmeyi ifade eder.
- Aynı zamanda Güneş enerjisini temsil ettiği için yaşam enerjisiyle ilişkilendirilir.
- Biçimsiz bir form olarak ifade edilir.
- Besin zinciri döngüsü, yaşamak için gerekli olan enerjinin temsilidir.
Hava
- Temizliği ve saflığı temsil eder.
- Formsuz bir varlık olarak ifade edilir.
- Yaşam için gerekli olan oksijenin temsilidir. Vücudun olmazsa olmazıdır ve yaşamın temelini oluştur.
Boşluk
- Her şeyin içinde oluştuğu uzayı temsil eder.
- Evrende her şeyin birbirine olan uzaklığını ve vücudumuzdaki her hücrenin birbirine uzaklığını temsil eder.
Dosha Kavramı
Dosha, beden, zihin ve ruhun enerjisini tanımlamak için kullanılan kelimedir. Canlılığın devamlılığını yönetir. Dosha, biraz önce bahsettiğimiz beş elementin çeşitli kombinasyonları ile ortaya çıkar. Yaşamın devamlılığını sağlayan bu kombinasyonların ve elementlerin hareketliliğidir. Bu elementler, bedenleri üç tip olarak kombine eder.
- Vata
- Pitta
- Kapha
Vata
Boşluk ve hava elementlerinden oluşmuştur. Boşluk ve hava oranları ise Vata’nın ne kadar aktif olduğunu belirler. Vata hareketi temsil eder. Bu dengenin kaybı ise kaygıya sebebiyet verir. Bu beden tipine sahip insanların öğrenme becerileri oldukça yüksektir. Vata’nın hareketli, ince, hafif, düzensiz, kuru ve pütürlü gibi özellikleri vardır. Bu maddeler vücut üzerindeki etkileri temsil ederler. Fazlası sinire, kaygıya yol açarken; azlığı düşüncesizliğe ve kabızlığa yol açar.
Pitta
Su ve ateş etkileşiminden oluşmuştur. Sindirimi düzenlemektedirler. Su ve ateş zıt elementler olmalarına karşın birbirlerini düzenleme yetilerine sahiptirler. Pitta, enzimleri ve metabolizmayı düzenler. Akışkan, ince, keskin yumuşak, hafif ve temiz gibi özellikleri vardır. Bu maddeler vücut üzerindeki etkileri temsil ederler. Fazlası ülser, akne ve öfkeye neden olurken; azlığı sindirim güçlüğüne, anlamada zorluğa ve metabolizmanın yavaşlamasına sebebiyet verir.
Kapha
Su ve toprağın dengesinden meydana gelmiştir. Kapha, organları oluşturan hücrelerdir. Yağlı, durağan, yoğun, ağır ve pürüzsüzlük gibi özellikleri vardır. Bu maddeler vücut üzerindeki etkileri temsil ederler. Fazlası mukoza artışına sebep olurken; azlığı nefes kuruluğuna ve mide yanmalarına yol açar.
Doshalar ve Yaşam
Elementlerin güçleri sürekli olarak değişmektedir. Bitkilerdeki Vata, Pitta ve Kapha oranlarını bedenimizi dengelemek için kullanabiliriz. Örneğin köklü sebzeler ve süt ürünleri Kapha’yı arttırırken; bitkisel içecekler ve kuru tahıllar Vata’yı arttırır. Acı ve baharatlı besinler ise Pitta’yı arttırır.
İklim, mevsim değişikliği de Pitta, Kapha ve Kapya’yı etkiler. Sıcaklık Pitta’yı arttıırken kuru ve soğuk Vata’yı arttırır. Yağmur ve nem ise Kapha’yı yükseltir. Aynı şekilde yaşımızla beraber dengeler değişir. Çocukluk dönemi Kapha yükselirken zaman ilerledikçe Pitta ve Vata artar.